Bereketin Öteki Adı Pirinç
Birçok kültürde, yaşamın özü pirinç tanelerinde gizli. Özellikle Uzak Doğu toplumları için büyük önem taşıyan küçük beyaz tanecikler, dinsel inançlara, yaratılış mitlerine, toplumsal ilişkilere, sanata, hayallere kısacası insanla ilgili her şeye yön verir; koskoca bir kültürü biçimlendirir.
Pirincin tarihsel sürecine dair onlarca tez olsa da ilk pirincin ne zaman ve nerde ekildiği tam olarak bilinmiyor. En eski pirinç tanelerinin yakın zamana kadar Çin’deki Yang Tse-Kiang Vadisi’nde bulunan 6000 yıl öncesine ait fosiller olduğu kabul ediliyordu. Ancak Tayland’daki Ruh Mağarası’nda bulunan 10 bin yıl öncesine ait taneler hem pirinç tarımının başlangıcı hem de insanlığın tarıma geçişi ile ilgili bilgileri değiştirir. Tarıma geçişe dair buna benzer kanıtlar ne Mısır ne de Kildani kazılarında bulunamamıştı.
Güneydoğu Asya’da pirinç tarımına geçildiğine ilişkin en güvenilir arkeolojik bulgu ise 1966 yılında Wilhelm G. Solheim tarafından ortaya çıkarılır. Solheim’in Tayland’ın Korat Bölgesi’nde bulduğu, üzerine pirinç taneleri ve çeltik kabukları basılı kırık çömlekler MÖ 4000 yılına tarihleniyor.
İlk yerleşimlerin geçim kaynağı toplayıcılık ve avcılık olduğu için insanlar sınırlı alanda çeşitli hayvan ve bitki topluluklarını bulabilecekleri, su ihtiyacını karşılayabilecekleri coğrafi bölgeleri tercih ettiler. İlk tarımsal üretim ise çevrelerinde yetişen bitkilere benzer, kolay yetişir türler oldu. “Oryza fatua” gibi yabani pirinç türleri de ilk tarlalarda ekilen ürünler arasında yerini almıştı.Pirincin Avrupa’ya götürenlerin ise Büyük İskender’in MÖ 344-324 tarihleri arasındaki Hindistan seferinin ardından Yunanistan’a dönen askerler olduğu sanılıyor. Pirinç böylece Yunanistan’dan Avrupa’nın güneyine ve Kuzey Afrika’nın bazı bölgelerine yayılır.
16. ve 17. yüzyıllarda Güney Avrupa’da sıtma en tehlikeli hastalıklardan biriydi ve bataklıklardaki kötü havadan yayıldığına inanılıyordu. Bu nedenle sulu arazide yapılan pirinç tarımı, tıbbi coğrafyacılar tarafından pek çok bölgede, özellikle de büyük kentlerin çevresinde sınırlandırılmıştı. Bu tür tedbirler Avrupa’da pirincin yayılmasını da bir ölçüde engellemiş oldu.
Yeni Dünya’yı pirinçle tanıştıranlar da Avrupalılar olur. Pirinci Brezilya’ya götürenler Portekizliler, Orta ve Güney Amerika’nın çeşitli bölgelerine tanıtanlar ise İspanyollardır. Kuzey Amerika’da pirinçle ilgili ilk kayıtlar ise 1685 tarihine dayanıyor. Bu tarihlerde Madagaskar’dan getirilen köleler pirinçleri Güney Carolina’ya ve kıyılardaki ovalara taşımıştı. Sivil savaş ve sert hava koşulları pirinç üretimini Doğu kıyılarından Batı’ya taşır. Teksas, Arkansas, Missisipi, Florida, Missouri ve California’da pirinç tarımı böylece başlamış olur.
Beş Pirinç Tanesi
Çin kültüründe pirinç üzerine pek çok mitler anlatılır. Anlatılan bir hikayeye göre, bir zamanlar Çin, büyük bir sel felaketi yaşar. Sel suları çekildiğinde sığındıkları tepelerden inen insanlar bütün bitkilerin öldüğünü yiyecek bir şey kalmadığını görürler. Yaşamaları için tek care avlanmaktır ama bu yolla hayatta kalmaları da güçtür çünkü çevrede pek az hayvan vardır. Çaresiz kaldıkları anda halk, kendilerine doğru gelen bir kopek görür. Köpeğin kuyruğunda uzun sarı tohumlar vardır. İnsanlar bu tohumları eker, pirinçler büyür ve açlık da böylece ortadan kaybolur. Çin kültüründe “değerli şeyler inci ve elmas değil, beş pirinç tanesidir” sözü bu inanıştan kaynaklanıyor.
Uzakdoğu’nun birçok bölgesinde pirinç, tanrıların insanlara armağanı olarak kabul ediliyor. Burma yaratılış mitine göre Burma halkının ataları yeryüzünün merkezinden dışarıya gönderildiklerinde refahı ve mutluluğu sağlamaları için emir almışlardır. Bu nedenle yanlarında pirinç tohumları da getirmişler. Bali’de ise Efendi Vişnu’nun dünyayı pirinç versin diye yarattığı, Tanrı Indra’nın da insanlara onu nasıl büyüteceklerini öğrettiği inanışı hakimdir.
Endonezya mitolojisinde üç pirinç ana tipi bulunur. Bunlardan biri bedeninden pirinç üreten tanrıça, ikincisi sütüyle pirinçte her canlının ruhundaki özü oluşturduğuna inanılan besleyici pirinç ana , üçüncüsü her hasatta törenle kesilerek kadın giysileri giydirilen ve tarlanın yoğunlaşmış ruhunu taşıdığına inanılan son pirinç demetidir. Şinto inancı ise Japon İmparatoru’nu olgunlaşmış pirinç bitkisi tanrısı Ninigo-No-Mikoto’nun halifesi kabul eder.
Pirincin doğaüstü gücüne inananlar sadece Doğulular değil. Hıristiyanlar arasındaki yeni evli çiftlere düğünden sonra pirinç taneleri atma geleneği pirincin bereket ve mutluluk getireceği inancından kaynaklanıyor.
Anadolu’da Pirinç
Pirincin Anadolu’ya 500 yıl önce güneyden girdiği sanılıyor Çeltik tarımının gerektirdiği bol sulama sıtmaya yol açtığından üretim Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908’e kadar nizamnamelerle düzenlenmiş. 1910 yılında çeltik tarımıyla ilgili ilk kanun yayımlanır; Cumhuriyet döneminde ise 1936’da çıkarılan kanunla çeltik tarımı yeniden düzenlenir.
16. yüzyılda pirinç Osmanlı topraklarında, sadece Boyabat, Tosya ve Plovdiv çevresinde çok sınırlı üretildiği için lüks bir besindi. 17. yüzyılın ikinci yarısında Hicaz’da da pirinç tüketimi yaygınlaşmıştı. Çünkü Hint hükümdarlarının Mekke’ye gönderdikleri pirinç, sadaka olarak dağıtılıyordu. Matbah-ı Amire yanı Topkapı Sarayı’nın mutfağı için de Mısır’dan 36.000 kile (İstanbul ölçüsüyle 1 kile 25 kilogram ediyordu) pirinç getirilirdi.
Türkçe’deki “pirinç” sözcüğü Farsça’da sarı anlamına gelen “birinc” sözcüğünden türetilmiş. Kabuğu ayrılmadan önceki rengi sebebiyle bu ismi almış. Hatta sarı rengi sebebiyle, bakır-çinko karışımı metale de pirinç adı veriliyor. Arapçada ruz hâlini alan pirincin, İngilizce’de “rice”, İtalyanca’de “risotto” gibi
Kimi Avrupa dillerindeki karşılığı da buradan geliyor.İslam dininde pirince bir kudsiyet de atfedilir; gül gibi, onun da Hazret-i Peygamber’in nurundan yaratıldığına inanılır. Yerken salevat getirilir; getirmeyene hatırlatılır. Yemekte tek bir pirinç bile ziyan edilmez. Pilavsız sofra düşünülemez. Meşhur mânidir: “Ramazan geldi ulaştı/ Sofralar doldu taştı/ Davette pilav yoktu/ Birden iştahım kaçtı.”
Dimyat’a Pirince Giderken…
Pirincin, Mısır Dimyat’tan geleni makbuldü. Hatta “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” diye tabir vardır. XVII. asırda bir ara Mısır’dan pirinç gelmeyince, Rumeli’deki Filibe’den getirtildi. Sonra Gönen, Osmancık, Tosya’da da kaliteli pirinç ziraati yayıldı.
Osmanlı ordusu pirinçsiz sefere çıkmazdı. Haşlama etli pilav ve yine pirinçten mamul zerde, bir de tabii hoşaf asker sofrasının gedikli yemeğidir. Zira pirinç uzun zaman tok tutar ve enerji verir. Osmanlılar zamanında, pirinç kıtlığı yaşamamak ve fiyatların da fazla artmaması için tedbirler alınır; bir yerden pirinç gelmezse, hemen başka yerden tedarik çarelerine bakılırdı. Pirinç, üzerinde narh olan gıda maddelerindendi. Pirinç pahalı ve zor yetişen bir bitki olduğu için, Anadolu’nun köylük yerlerinde ya bilinmez, ya da bulunmaz. Bulgur, pirincin yerini alır. Hatta Birinci Cihan Harbi zamanında yaşanan kıtlık sebebiyle, pirinç bulunamaz olmuş; İstanbullular bulgura, zamanın bir numaralı adamından kinâye ile “Enver Paşa Pirinci” adını takmıştır.
Ayıkla Pirincin Taşını
Deyimin öyküsü Osmanlı tarihine dayanır. Yavuz Sultan Selimin Yemen’i Osmanlı topraklarına katmasından bir süre sonra Yemen’de isyan çıkmış, uzun uğraşmalar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa duruma hâkim olmuş; Yemen bundan sonra 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştı. Söylentiye göre Sinan Paşa’nın askerleri bir gün çölde konaklamış. Yemek pişirmek üzere hasır torbalar içindeki mısır pirinçlerini yere serdikleri büyük bir çadırın üstüne dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar. Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgârın savurduğu bir kum bulutu pirinçlerin üstüne inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış. Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler arasından şakacı bir asker, arkadaşlarına “Biz Allah’ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, bizim gibi günahkâr kullara üç beş taş az bile gelir. Asıl şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Ulu tanrımız, Kâbe’ye hücum eden fil sahiplerinin başına ebabil kuşlarından taş yağdırmıştı. Bizim başımıza da daha büyük taş yağdırmadan hemen tövbe edelim” diyerek arkadaşlarını güldürmüş.
Kaynakça
Vaughan, DA; Lu, B; Tomooka, N (2008). “The evolving story of rice evolution”. Plant Science 174 (4): 394–408.
Harris, David R. (1996). The Origins and Spread of Agriculture and Pastoralism in Eurasia. Psychology Press. p. 565.
Kibaroğlu Yasemin; “Bereket Sembolü Pirinç” (1999), Brava Casa dergisi , s. 96-103, Sayı: 16
Ekinci, Ekrem Buğra (2014) ; “Şark Sofrasında Pirincin Saltanatı’, http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=504

Benan Kapucu

Son Yazıları Benan Kapucu (Tüm Yazıları)
- Bir Cam Klasiği: Orrefors - 01 Eylül 2015
- Bereketin Öteki Adı Pirinç - 04 Ağustos 2015
- Düşlerin Tasarımcısı Piero Fornasetti - 11 Temmuz 2015