Bukalemun ya da Bahtabakan
Onlar bizim için bukalemun değil “bahtabakan”dı. İngilizlerin The Telegraph gazetesinde gördüğüm fotoğraf beni çocukluk yıllarıma götürdü, anılarımı depreştirdi. Resimde Johannes Stter isimli 37 yaşındaki sanatçı iki kadını boyayarak bukalemuna benzetiyordu. Gerçekten de bukalemunun o gizemli tondan tona giren renk ahengini kadınlar üzerinde güzel yansıtmış. Bu İtalyan sanatçı benzer çalışmalar yapıyor. Daha önce de canlı modellerini papağan ve kurbağaya dönüştürmüş. Bu çalışmanın sanat değeri nedir ben bilemiyorum ama çok ilginç ve dikkatimi çektiğini söyleyebilirim. En önemlisi de çocukluğumda hayatımızın içinde olan bukalemunları yeniden bana hatırlattı.
İlk gençlik yıllarıma kadar hayatım Akdeniz iklim koşullarının etkin olduğu o zaman ilçe olan Osmaniye’de geçti. 5-6 dönümlük bahçemizde oranın bitki örtüsünde yetişen her türlü meyve ağacı vardı. Bukalemunla ilk ne zaman karşılaştım hatırlamıyorum. Bu ilginç hayvan şimdilerde bilmiyorum ama o zaman ağaçlarımızı mesken tutan bahçemizin doğal sakinleri arasındaydı. Dışardan hemen fark edilmeyen bukalemunları izlemek için ağaçların altına sırt üstü uzanır dakikalarca ses çıkarmadan dalları gözlerimle taradım. Genellikle meyvelerin olgunlaştığı zamanlarda incir, dut, kaysı, erik, ağaçlarına sarılmış asma dallarında gezinirlerdi. Bizim oradaki bukalemunlar yetişkin bir insan eli büyüklüğündedir. Yaklaşık 20- 25 santim kadar. Kertenkeleyi hatırlatsa da ben onları daha çok tarih öncesinde yaşamış dinozorlara benzetirdim. Gözlerim iyice alıştıktan ve ancak hayvan hareket ettiğinde dalların çıkardığı hışırtılar sonucunda onu görebilirdim. Temel özeliği pullu derisinin renk değiştirmesidir. Bulunduğu ortama göre renkten renge girmesini izlemek gerçekten ilginç. Yeşilin tonları, kahverengi, kiremit kırmızısı, sarı, siyah ve diğer ara renklere bürünmesi çok güze bir görüntü oluşturur. Birbirinden bağımsız hareket eden kocaman gözleri var. Dili boylarından daha fazla uzayabilir. Dili adeta kamçı gibi, böcek, sinek, çekirge gibi canlıları kapar. Bu hareketi öylesine seridir ki dil sanki makaraya sarılı bir çelik yay gibi gözle yakalayamayacağınız bir hızla ağzına döner.
Bukalemun bizim o yörede oldukça ünlüdür. İsminin bukalemun olduğunu çok yıllar sonra ilkokulda hayat bilgisi kitabından öğrendim. Onun halk arasındaki ismi bahtabakandır. Bizim bahtbakanımızın tüm dünyada çok tanınan bir hayvan olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Baht bilindiği gibi çok anlam yüklü bir sözcük. İnsan veya toplumun iradesi dışında, yada ilahi iradesiyle ilgili kulan bir deyimdir. Gelecekteki yaşam çizgisini, hayat tarzını, şansı, şansızlığı, talihi, talihsizliği özetle kaderi ifade eder.
“Bahtı açık, bahtı kapalı” deyimlerini sık duyarız. Şimdi ne ilgisi var diyeceksiniz. Var hem de öylesine çok var ki… Renkler insan hayatında önemli. Bu önem bilimsel araştırmalara konu olmakta. Renklerin insan üzerindeki etkileri sağlık, psikoloji, zihinsel ve fiziksel performans, alışveriş, üretim, tüketim, eğlence vb. konularda ve bu sektörlere kadar uzanıyor. Renkler insanın ruhsal halini, enerjisini, sağlığını yansıtır ve etkiler. Renklerin modadaki yeri ise tartışılmayacak kadar nettir.Renklerin taşıdığı anlamlar neredeyse tüm dünyada benzer. Örneğin; genel olarak siyah matemi beyaz renk barışı çağrıştırır. Her rengin anlamı üzerine uzun uzun açıklamalar, yazılmış kitaplar var.
İnsanların giydikleri renklere göre karakter analizleri yapılır. Daha da merak ediyorsanız Google hazretlerine “renklerin anlamları” diye yazın istemediğiniz kadar ayrıntı göreceksiniz. Konumuza dönersek; renklere bakarak insanların bahtları üzerinde değerlendirme yapmak halkımızın da gelenekleri arasındadır. Bunun en somut örneklerinden birisi bukalemuna verilen bu “bahtabakan” isminde gizili. Ağır hareket eden bir hayvan olan bukalemunu yakalamak bizim için pek zor değildi. Daha çok mahallenin kadınları onları yakalamamızı isterdi. Korktuğumuz için bir kürek yardımıyla onu aşağıya düşürürdük. Etrafına daha çok kadınlar ve biz çocuklar doluşurduk. Kadınlar, korkudan sinmiş, garip sesler çıkaran hayvanın üstüne beyaz, el işi tülbentlerini atarlardı. Tülbentin altında bulunduğu ortama uyma refleksiyle hayvan renkten renge girerdi. O renkler beyaz tülbentten çok güzel yansırdı. Tülbent her seferinde orada bulunan insanların birisi adına bukalemunun üstüne atılır ve hayvanın girdiği renge göre o kişinin bahtına bakılırdı. Toplumda kahve falı bakanlar ünlüdür ve insanlar onun etrafına toplanırlar.
Tıpkı kahve falı bakanlar gibi bukalemunların girdiği renkleri yorumlayanlar da ünlüydü. Bizim Fatma Teyzemiz bu işin erbabıydı. Tülbentten yansıyan renklerle ilgili hepimizin tek tek bahtları üzerine bir sürü laf ederdi. Biz çocuklardan çok yetişkin genç kızlara sıra geldiğinde daha çok ayrıntıya girerdi. Aslında konuya en çok ilgi gösteren kızlardı. Onlar kısmetleri, evlenecekleri adamlarla ilgili Fatma teyzeye soru üstüne soru sorardı. Örneğin, tülbent yeşil ve tonlarındaysa; “Anam sen cennetliksin. Temiz bir kalbin var.Evine, ocağına huzur bereket vereceksin. Kısmetin açık” derdi.
Eğer renk gri ve tonlarıysa; “Bu çocuk çok saygılı olacak, büyüklerini, küçüklerin bilecek. Hayatta sıkıntı çekmeyecek, bahtı açık” diye yorumlar, tülbentte kırmızı veya kiremit rengine dönmüş ise; “Seni zapt emek zor. Deli dolusun, kendine dikkat et. Daldan dala atlama…” gibi aklımda pek kalmayan daha çok şeyler söylerdi. Diğer fallarda olduğu gibi burada da genel tekerlemeler vardı ve içerik de daha çok olumluydu.

Salman Altundal

Son Yazıları Salman Altundal (Tüm Yazıları)
- Bukalemun ya da Bahtabakan - 05 Mayıs 2015