Çorapların Dili
İpek çorap denildiğinde akla kadınlar gelse de aslında en başta erkek giyiminde yer alıyordu. Kadınlar, bol ve uzun eteklerinin altına giyme ihtiyacı duymazken, erkekler kısa ve dar paçalı kıyafetlerini ipek çoraplarla tamamlıyordu. Yine de ilk kullanacaklar Ortaçağ’ın bitmesini beklemek zorundaydılar.
Fransa’da ipek çorap giymek ilk Kral ll. Henry’ye nasip olur. Yaklaşık iki yüz yıl sonra halk arasında da yaygınlık göstererek birçok erkeğin bacağını süsler. Kral Louis Philippe saltanatında ipek çorap giymeyi yasaklasa da buna uzun süre itaat eden olmaz. Ancak 19. yüzyılda erkeklerin pantolonları uzamaya, kadınların etekleri ise kısalmaya başlar. Böylece İpek çoraplar yavaş yavaş el değiştirir.[1]
İpekten yapılmış olanlar yeni olsa da aslında çorabın tarihi binlerce yıl evveline dayanır. Hititler’in uzun tünik, kıvrık burunlu pabuç ve çorap giydikleri bilinmektedir.[2]
Çorap Türklerde de erken tarihlerden itibaren görülür. Ancak araştırmacılar bir örme ve dokuma sanatı olarak başlamasını Anadolu’ya gelişleriyle birlikte gösterir. Beş şişle örülen Türk çoraplarının renk ve desenleri de özel anlamlar taşır. Muhabbet çengeli, ergen bıyığı, sarhoş yolu, incili küpe, kurtayağı, kâtip çimdiği, ciğer deldi, dizi yılan gibi isimler alan motiflerin her biri başka bir şey söyler. Nasıl ki eskiden insanlar mesleklerinin icap ettirdiği; sosyal sınıflarına ve cinsel farklılıklarına uygun başlıklar giyiyor idiyseler, ayaklarına da kendilerine uygun çoraplar giyerlerdi. Dolayısıyla ne başa giyilenler ne de ayağa geçirilenler rastgele seçilmezdi. Böylece bir kişinin çorabına bakarak onun evli mi, bekâr mı olduğu anlaşılır, nişanlanıp nişanlanmadığı kolayca fark edilirdi. Yok, eğer dul kalmışsa bunu da çoraplarına bakarak söyleyebilirdiniz.[3]
Bu çoraplar nadiren ve hala Anadolu’da örülmekteyse de, İmparatorluğun son dönemlerinden itibaren özel dokunmuş çorapların ithali başlamıştı bile. Dönemin gazete ve dergileri bu firmaların verdikleri ilginç ilanlarla doludur.
Serveti Fünun dergisini süsleyen bir reklamda; renkli, ajurlu ve ipekli kadın çoraplarıyla; yünlü, pamuklu ve ipekli erkek çoraplarının çizimleri dikkat çekiyor. 1906 yılına denk gelen bu ilandaki fiyatlar ise 9 kuruştan başlayıp, ürününe göre 25 kuruşa kadar yükseliyor. Bir diğeri ise; metaneti ve zarafeti bütün dünyada bilinen Holeprof Çorapları sayesinde “Artık çorap söküğü dikmeye ya da delikleri örmeye hacet kalmadığını” müjdeliyor.[4]
Büyük bir ihtimalle günümüzün gençleri ‘çorap deliği’ dikmenin ne anlama geldiğini bilemeyecektir. Ama eskiden insanlar kolay kolay eşyalarını atmazlar; tamir eder, diker, yamar, tekrar tekrar kullanırdı. Daha olmadı keser biçer küçükler için yeni bir şeye dönüştürürdü. İşte bu ilan, o günlerde çorap tamiratının ne kadar sıradan bir şey olduğunu hatırlatıyor. Zaten tamiratla ilgili başka yazılar da çıkıyor karşımıza.
Bunlardan birinde, ipek çorap tamiratının incelikleri anlatılıyor. Öncelikle ince bir iğneyle kaçan ipliğin tutulması ve en aşağıya kadar çekilerek ilmeğe sabitlenmesi gerekiyor. Ancak bunu yaparken adi tire kullanılırsa, nazik ipeğin rencide olacağı bilgiler arasında. Daha da önemlisi; henüz çorap kaçmadan önce kadınlara verilen nasihat: “İpek çoraplar ayaktan çıkarıldığı vakit dikkatle muayene edilmeli ve tamire muhtaç ise hemen tamir etmelidir. Unutmayınız ki çorabın uzamış bir tarafındaki ilmekler iplik kaçmasının başlıca sebepleridir. Bu küçük ihtiyatlara rağbet edildiği surette ince ipek çorapların hayatları iki kat uzar.”[5]
Zamanla seri üretimin artması, fiyatların düşmesi ve daha başka sebeplerden dolayı, hem çorabın hem de başka şeylerin özenle korunmasına ya da tamir edilmesine duyulan ihtiyaç azaldı. Kırılma noktası ise, 70’li yıllarda hayatımıza hızlı bir giriş yapan Jill çoraplarıyla olur. Tanıtım sloganı onu nesnesinden sıyırıp bir fenomene dönüştürür. “Atın, atın! Eski çoraplarınızı atın, Jill geliyor.” diye seslenen Halit Kıvanç, adeta üretim toplumundan tüketim toplumuna geçişin de haberini vermektedir. Bu çorap reklamıyla insanların bakış açıları ve alışkanlıkları da değişmeye başladı. Yine de kabul etmeli ki tüketim bugünkü kadar çok değildi. Toplumun nabzını iyi tutmuş olan ajans, sloganı şu şekilde sürdürür: “Atın, atın! Atamıyorsanız paspas yapın!”
En iyisi siz, ne atın ne paspas yapın, çoraplarınıza da doğaya da iyi bakın!
[1] Tez, Zeki. Tekstil ve Giyim Kuşamın Kültürel Tarihi, Doruk Yayınları, İstanbul, 2009, s.117
[2] Tez, a.g.e
[3] Önder, Mehmet. Antika ve Eski Eserler Kılavuzu, İş Bankası, Ankara, 1995, s.45

Gülderen Bölük

Son Yazıları Gülderen Bölük (Tüm Yazıları)
- Turgay Tuna ve Son Kitabı ‘Mezarlar ve Mumyalar’ Üzerine… - 01 Temmuz 2017
- Fotoğraf Tarihinin ‘Ölümsüz Yöntemi’ Ambrotipler - 04 Mayıs 2017
- Fotoğraf ve Resmin Etkileşimi - 04 Mart 2017