Geçmişin Işıltısı: Gaz Lambaları

16 Şubat 2016 | Yaşar Yastıkçı | antika, gündelik yaşam

Gaz lambalarının büyülü dünyasıyla tanışmam bundan yirmi yıl öncesine dayanır. Çocukluğumda  ülkemizde yaşanan elektrik kesintileriyle tanıştığım gaz lambaları o zaman için karanlıktan  kurtaran bir araçtı. Yıllar sonra vazgeçilmez bir tutku halini aldı.

İlk lambamı, yaşadığım yer olan Eskişehir’deki antikacı Ali Bey’den aldım. Kesme kristal, kulplu olan bu lamba benim için ilk göz ağrısı, en kıymetlisi, koleksiyonumun ilk adımıdır. İlk yıllarda boyutuna, rengine aldırmadan görüntüsünü sevdiğim her lambanın peşine düşerek uzun bir yolculuğa başladım. Daha sonra bu yolculukta küçük lambalara doğru kendime bir yön verdim . İş ya da turistik her türlü seyahatimde lamba bulma sevdasıyla bazen yolumu değiştirip kasaba ve köylere girip çıkıyorum. Buralarda bulduğum  bir lamba bana sanki yaşama sevinci veriyor. O lambanın kimlerin evini ne zamanlar aydınlattığını düşünmeden edemiyorum. Belki bir kızın çeyizine yardım etmiş, belki de okumasına. Ama sonra işi bitmiş, bir köşeye atılmış. Tozlanmış, kirlenmiş sonrada kendini  üç beş mandal veya bir iki plastik sepet karşılığında bir eskicinin arabasında bulmuş, sonra benim evimde baş köşeye yerleşmiş. Tabi yıkanmış temizlenmiş, parlamış bir şekilde.

Son zamanlarda ufak boyutlarda özellikle renkli camdan veya opalinden imal edilmiş kulplu veya kulpsuz lambalar toplamaktayım. Bu lambalara ülkemizde idare lambası veya şinanay gibi isimler verilmektedir. Ayrıca ‘lamba elbisesi’ dediğim örtüleri de toplamak çok keyifli. Elişi bu örtüler, çeşitli motif ve renklerle birer sanat eseri.

Yassılaştırılmış bir fitili gaz tankının içinden geçirerek, en üste ise koruyucu bir şişe ekleyerek gaz lambalarına ilk formunu İsviçre vatandaşı Argand vermiştir. Tabii, 1775’te Léger ve Alstroemer tarafından ayrı ayrı bulunan yassı fitilin de, bu buluşun ortaya çıkmasına katkısı büyüktür. 1855 civarında ham petrolün Pennsylvania’da rafine edilmeye başlanmasından sonra gaz yağı için özel olarak üretilmiş lambalar, önce Amerika’dan Avrupa’ya ithal edilmiş sonra 1863 den itibaren eski dünyada üretilmiş. Gazyağı lambalarının en ilginç modelleri Avusturya ve Almanya’da patentlenmiş, bunun yanı sıra Fransa ve İngiltere’de de güzel lambalar üretilmiştir.

Türkiye’de ise, 1800’lü yılların sonlarına doğru ev, dükkân ve kahvehanelerde gaz lambaları ile aydınlatma yapıldığını biliyoruz. 1900’lü yılların ortalarında Türkiye’de beş milyona yakın gaz lambası tankı ve şişesi üretilmiştir. Ancak bu tarihlerde üretimine devam edilen bir diğer gaz lambası çeşidi daha vardı. Bunlar şişesi olmayan, ancak yine gaz yardımı ile ateşlenen lambalardı. Bu tip lambalar, içine gaz konulan bir tanktan, fitilin dışarı uzanmasına yarayan delik veya deliklerden oluşur ve daha çok ‘kandil’ adıyla anılırdı.

1920’lerde Beykoz ağırlıklı olmak üzere cam atölyeleri çok kıymetli, şaheser sayılacak lambalar üretti. Balon ve kesme cam teknikleriyle yapılan çeşmibülbüller, kristal lambalar, şeffaf ince camlar ve üzerindeki süslemeler, Beykoz lambalarının dünyaca ünlenmesini sağladı. Yine son dönemlerde İznik ve Kütahya’da porselen ve çini işçiliğiyle üretilmiş çok kıymetli lambalar da elimde bulunuyor.

Gaz lambaları, gaz yağının içine doldurulduğu hazne kısmı, ışığı yaratan makine kısmı, gaz yağını makine kısmına ulaştıran pamuktan dokunmuş yassı veya boru şeklindeki fitil ve aleve hava temin etmek için çekim yaratan cam şişeden oluşur.

Makine kısmına Almanca’da Brenner, Fransızca’da Bec ve İngilizce’de Burner denir. Avrupa’da üretilen makinelerin en öne çıkanları Kosmos, Duplex ve Matador  tip olanlardır.  Kosmos makineler 6-8-10-12-14-15 no ile ifade edilir. Numaralar beklerin büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Kosmos’un 14-15 no olanları ile Duplex ve Matador tipi makineler daha büyük boyuttaki lambalarda kullanılır. Benim ilgi alanıma giren küçük  lambalarda ise Sparbrenner, Nachtlichtbrenner, Bajonett-Brenner ve Viyana tipi olarak adlandırılan makineler daha çok kullanılmıştır. Bu bilgiler ülkemizde üretilen veya ithal edilen lambalar için geçerlidir. Bunların dışında daha çok sayıda makine tipi mevcuttur. Bu makinelerden bazıları orijinaline sadık kalınarak Avrupa’da hala üretilmektedir.

Her makinenin kendine özel biçimde şişesi olmalıdır. Yoksa hava akımı tatmin edecek şekilde oluşmaz, lamba is yapar, kokar. Ülkemizde maalesef buna dikkat edilmemekte boyutu uyan her şişe gelişigüzel şekilde her makinenin üstüne konulmaktadır. Her ne kadar lambayı kullanmasanız da orijinaline sadık kalmak için buna dikkat edilmelidir.

Lamba üreticilerinin en çok kullandığı maddeler şeffaf veya renkli cam, opalin, bronz, pirinç, tutya, seramik, porselen olmuştur. Lamba üreticileri dönemin moda tarzlarından da etkilenmişlerdir. Örneğin 1900 lü senelerin “Art Nouveau” 1925 lerin “Art Deco” su  gibi.

Yukarıda alıntı yaptığım bilgilerin sahibi Ara Kebabçıoğlu, benim için bir üstat, bir öğretmendir. Kendisiyle tanışmam lamba koleksiyonculuğumun dönüm noktasıdır. Bilgisi, zevki, lambalara verdiği emek bende her zaman hayranlık uyandırmış ve ufkumu genişletmiştir. Kendisi uzun yıllar önce Türkiye’den ayrılıp Paris’e yerleşmiş, lamba alım satımı ve restorasyonu ile uğraşmaktadır. İşyeri gerçekten bir müze kıvamındadır. Yolu Paris’e düşenlerin mutlaka uğramasını tavsiye ederim.

Çocukluğumda, televizyonun yayına başladığı ilk yıllarda izlediğim elektriğin köylerine gelişini kutlayanların kırdığı gaz lambalarını hatırlamak beni o yıllara geri götürüyor. İster istemez kırılan o lambaları üzülerek düşünüyorum.

Not: Amerikan malı bir lamba. Patenti 1880’lerde alınmış. Diğer gaz yağı lambalarından farkı, altında bir saat mekanizmasının ve kurma kolunun olması bu sayede hava aşağıdan yukarıya üflenerek çalışıyor ve diğer lambalarda bulunan baca görevi gören şişesinin olmaması. Bu lambayı ben bulduğumda çok kötü durumdaydı. Tam boğaz kısmındaki metal kısım aşınmış, neredeyse kopmak üzereydi. Lamba sevgili Ara Kebapçıoğlu tarafından Paris’e götürüldü ve kendisinin dostları sayesinde Amerika’dan metal parça ve üzerindeki glop temin edildi, bunlar Paris’te tamir edilip birleştirilerek tekrar bana geldi.

 

KAYNAKÇA 

Ara Kebabçıoğlu  Tombak Dergisi Sayı:19

 

The following two tabs change content below.

Yaşar Yastıkçı

1960 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Yastıkcı ilk ve orta öğrenimini aynı şehirde tamamladı. Ardından Ankara Hukuk fakültesine gittiyse de bir yıl sonra Eskişehir’e geri dönerek EİTİA, bugünkü ismiyle Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdi. Daha sonra ailesinin işi olan mobilyacılık mesleğini yaptı. Mobilyada 90’lı yıllarda moda olan eskitme tarzı mobilyaya aksesuar olarak aldığı eski bakırlar, lambalar daha sonra ilgi alanı oldu. Şimdilerde emekli olan Yastıkcı zamanının büyük bölümünü hobilerine ayırmakta.

Son Yazıları Yaşar Yastıkçı (Tüm Yazıları)

Bu yazıyı beğendiniz mi? Lütfen Paylaşın!

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir