Ingo Maurer ve Işıktan Heykelleri
Alman kökenli Ingo Maurer bugün en üretken ve saygı duyulan sanatçı/tasarımcılardan biri; üstelik birçok aydınlatma teknolojisinin de öncüsü. Kendi deyimiyle ‘ışığın büyülü ve mistik yanıyla ilgilenen’ tasarımcı, kimi zaman sıra dışı malzemeler ve hazır objeler kullandığı ışıktan heykelleriyle şiirle teknolojiyi buluşturan mekanlar yaratıyor.
Işık tasarımına derin bir tutkuyla bağlı olan Ingo Maurer, bugüne dek 120’den fazla aydınlatma ve aydınlatma sistemleri üretti, enstalasyonları sayısız sergide yer aldı, çok sayıda kamu binalarını ve özel evleri şiirsel ışığıyla giydirdi.
New York ve Kaliforniya’da serbest tasarımcı olarak çalışmadan önce Münih’te matbaacılık eğitimi alan Maurer 1963 yılında çok az bir parayla Almanya’ya döndüğünde ilk işini kurar. İnişli çıkışlı bir dönemden sonra 1984 yılında çalıştığı banka müdürü “Biraz Bavyera işi ve sıcak bir şeyler yap, onun her zaman alıcısı olur” sözünü de aklında tutan Maurer, 1990’larda tek parça işler üretmeye başlar ve asıl ününü bu deneysel işleriyle kazanır. Bugün Maurer kendi fabrikasında tasarım sürecinin her aşamasına dahil oluyor; alabildiğine özgür ve zamanın ötesinde işler üretiyor.
Ingo Maurer’in kendi kendine geliştirdiği aydınlatma tasarımını ilk tetikleyen, ‘teknoloji ve şiirin mükemmel uyumu” diye tanımladığı ampul olmuştur. Pop-Art akımından etkilenerek 1966 yılında devasa bir ampül büyüklüğünde olan ve Edison’un dahiyane ve bugün MoMa’da tasarım klasikleri arasında sergilenen fikrine saygı duruşu olan masa lambası Bulb’ı tasarlar Nofuss (1969) ) ya da basit olduğu kadar zarif Donato Savoie ile birlikte yaptığı Savoie (1979) gibi sonraki tasarımlarında Maurer, çıplak ampulün basit güzelliğini yüceltmeye sürdürdü. Kaz tüyünden melek kanatları olan Lucellino (1992), bir anlamda tasarımcının imzası da olan en çok bilinen tasarımları arasında.
Münih’te çalışmalarını Maurer’e göre tasarım gündelik objelerden sıklıkla esin alan eğlenceli bir bilim. BiBiBiBi (1982) masa lambasında, bir süpermarkette bulduğu plastik kuş ayaklarını kullanır; Mozzkito (1996) halojen lambaya bağanmış standart bir çay süzgecidir; Beyaz porselen parçalardan oluşan Porca Miseria! (1994) avize ise porselen dolabının içindeki patlama izleri gibi görünür. Maurer’in lambaları ve aydınlatma yerleştirmeleri pasif değil, işlevsel objelerdir; bununla birlikte bulundukları çevreyle etkileşime giren ve hayat veren ayırt edici bir “kişilikleri’ vardır. Onların etkili varlıkları, izleyicinin ışığın geçici ve göz aldatan doğasını keşfetmesini sağlar.
Yansıtıcısı ve ayağı Japon kağıdından olan Lampampe gibi ünlü masa lambası (1980) ve üzerinde birtakım notların ve sözlerin yazılı olduğu sayısız beyaz kağıt Zettel’z (1997) ile mükemmelliğe ulaşır. Maurer’in Dagmar Mombacher ile birlikte geliştirdiği aydınlatma serisi MaMo Nouchies (1998 Isamu Noguchi’s akari lambalarının (Nouchie) anımsatmakla birlikte tümüyle kendine özgü bir auraya sahiptir. Geleneksel Japon tekstil boyama tekniklerine dayanan, plili kağıttan heykelsi gölgelikleri sekiz üretim aşamasıyla elde üretiliyor.
“Designerei,” ya da designery- denilen geliştirme departmanı, Maurer’in teknik anlamda zamanın ilerisinde olmasını sağlar. 1984 yılında örneğin, firma düşük voltaj teknolojisine dayanan YaYaHo aydınlatma sistemini sundu. Odanın bir noktasından diğer noktasına gerilen bir çift iletken kablo üzerine istenen kombinasyonlarda halojen lambaların asıldığı bu basit sistem, en temel parçalara indirgenirken maksimum esneklik sağlıyor. Hermann Kovacs’ın Ingo Maurer Ltd. Için geliştirdiği Touchtronic System iki yıl sonra dokunmatik dimmer ayarı yapılabilen sistemi getirdi. Halojen lambalar- araçların taana ydınlatması olarak halojen lambalar,aydınlatma tasarımında 1970’lerde devrim yaratarak evlerde salgın gibi kullanılmaya başlar. LED teknolojisi (lightemitting diode / ışık yayan diyot) geleceğin hükümdarı olacağını belli eder. LED’ler küçük, dayanıklı ve son derece verimlidir. Bu konuda da Ingo Maurer LED teknolojisinin potansiyelini ilk gösteren La Bellissima Brutta (1997) ile öncülük eder. Yoohoodoo (1999)’nun ağırbaşlı estetiği, Stardust (2000) ya da El.E.Dee (2001) deneysel karakteri geleceği müjdelemektedir.
1990’lardan beri giderek ilgisini özel ve kamu kuruluşları için bütünsel aydınlatma konseptleri geliştirmeye yönelten Maurer, Münih’teki Westfriedhof metro istasyonu için (1998), devasa kubbe formunda, iç kısımları ışığı özgün bir tonda yansıtan farklı renklerde boyannmış alüminyum tavan aydınlatmaları tasarladı. Büyük işlerinden bir diğeri de arkadaşı tasarımcı Ron Arad ile ortaklaşa yaptığı Tel Aviv Opera Binası (1994) aydınlatma tasarımı. küçük renkli yelkenlilerin yüzdüğü bir gökubbeyi Issey Miyake’s Paris moda gösterisinde beğeni topladı (1999). Aynı yıl, Miyake’nin Londra mağazasını ışığı yansıtan ve titreşen yüzlerce gümüş yaprakla süslenmiş filigran bir bulutla ışıklandırdı.
Maurer’in işini ilk defa gören biri tüm önyargılarını bir kenara bırakarak yapay ışığa bakması gerekiyor. Her türlü işlevselliğinin ötesinde Maurer’in aydınlatma tasarımları tasarımla modern sanat arasındaki sınırları da ortadan kaldırıyor. Işığı üç boyutlu bir heykel gibi biçimlendiren tasarımcı, sadece görünür kılmak için tasarlamıyor, nasıl görüneceğini de belirliyor. Sonuçlar son derece parlak bir yaratıcılığın, tutkulu bir ekip çalışmasının ürünü, üstelik her açıdan benzersiz.

Benan Kapucu

Son Yazıları Benan Kapucu (Tüm Yazıları)
- Bir Cam Klasiği: Orrefors - 01 Eylül 2015
- Bereketin Öteki Adı Pirinç - 04 Ağustos 2015
- Düşlerin Tasarımcısı Piero Fornasetti - 11 Temmuz 2015