Fin kökenli Eero Saarinen, 20. yüzyıl mimarisinin en üretken, en farklı ve en çok tartışılan ustalarından biriydi. 1961 yılında 51 yaşında ölmesiyle sona eren kısa kariyerine rağmen, Saarinen havaalanlarından anıtsal yapılara ve organik formda mobilyalara, her biri ikona dönüşmüş modernist tasarımlarıyla bugün bile güncelliğini koruyan bir mimar.
Savaş sonrası ‘Amerikan Yüzyılı’ diye tanımlanan yıllarda Saarinen, gibi Amerikan kimliğinin en sembolik ifadeleri olan tasarımlarıyla ABD’nin uluslararası imajını yarattı. Zamanının en ünlü mimarlarından olan Saarinen, en aykırılardan da biriydi. Dünyaca ünlü mimar Eliel Saarinen’in de oğlu olan mimar, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra öne çıkan ikinci jenerasyon modernistlerdendir. St. Louis Gateway Arch (1948-64), General Motors Teknoloji Merkezi (1948-56), Detroit ve New York John F. Kennedy Havaalanı TWA Terminali (1956-62) ve Washington D.C’deki Dulles Uluslararası Havaalanı Terminali 20. yüzyılın ikonları arasında yerini aldı. Dinamik formlar ve yapısal inovasyonlar içeren bu binalar çeşitlilikleriyle ulusal bir ideali temsil ederken 20. yüzyılın ortasında yaşanan optimizm rüzgarını yakalıyordu.
Saarinen öncellerinin yeni yapım teknolojilerden doğan mimari form anlayışını ileriye doğru götürürken, modernizmin mimari dağarcığını genişletti. 1930’larda ve 1940’larda birçoğunu babası Eliel Saarinen ve Cranbrook meslektaşlarıyla yaptığı binaları ve yarışma temalarıyla Amerikan mimarlık pratiğinin modern mimariyle tanışmasına öncülük etti.
Sürekli yeni yapım teknolojilerinin arayışında olan Eero Saarinen, çalıştığı firmaların kurum imajının yaratılmasında mimarinin ne kadar değerli olduğunu ilk fark edenlerden biriydi. Saarinen’in firması, iş dünyasındaki müşterileri için pas tutmayan korten çeliği ilk kez kullanan; ilk perde duvarı yapan ve dünyanın en ince dış duvar panelini tasarlayan mimarlık ofisi oldu; yeni ofis tipolojisinin ve ortak kampus fikrinin yaratıcısı oldu. Detroit’teki 1956 yılında tamamlanan yapısı General Motors Teknik Merkezi, Saarinen’in bu yeni tipinin ilk uygulanmış örneğidir. Onu Time dergisinin kapağına taşıyan bu başarısı, IBM’den Bell Laboratuvarlarına ve John Deere&Co.’ya birçok firmanın tasarım ve halkla ilişkiler stratejilerini de üstlenmesinin önünü açtı.
Konut yapıları çok bilinmese de Eero Saarinen önemli rezidans binaları da üretiyor; yeteneğini açık plan mimari, iç ve dış arasındaki süreklilik, endüstriyel yapı malzemeleri ve metotlarının kullanılması gibi modernist idealleri ileriye taşımak için kullanıyordu. 1937 yılında Architectural Forum için A Combined Living-Dining Room-Study projesini tasarlayan Saarinen’in modern konut mimarisi deneyleri 1957’de Miller House ile birlikte doruk noktasına ulaştı. Geniş bir bütçeye sahip olan bu projede zengin malzemeleri geniş ölçekte kullanma fırsatını yakalamıştı. Bu ev Saarinen’ın mimari, peyzaj ve iç mekan tasarımını sentezleyen bütünsel çevre araştırmalarının parlak bir örneğidir.
Bütün kariyeri boyunca mobilya da tasarlıyor; mobilyalarında yeni malzemelerin keşfi, yenilikçi yapım/üretim teknikleri ve heykelsi form arayışı gibi binalarında ortaya koyduğu benzer yaklaşımı uyguluyordu. Mobilya tasarımları da mimarisinde olduğu gibi organik çizgilerdedir. Gençlik çağlarında bile Cranbook’taki kimi binaların mobilyalarını tasarlayan Saarinen’in kırılma noktası 1940 yılında, Charles Eames ile birlikte Museum of Modern Art’s Organic Design in Home Furnishings yarışmasını kazanmasıyla oldu. Yarışma için yaptıkları kalıplanmış kontrplak sandalyeleri seri üretilmediyse de tasarımları Saarinen’in savaştan sonra Knoll Associates için tasarladığı işlerin alt yapısını oluşturacaktı. Amerikan mobilya tasarımının “ayrıksılık, ustalık ve yüksek hayal gücünü” temsil eden her bir mobilyası, özellikle savaş sonrası tasarım dünyasının ikonlarına dönüştü. Uzay Yolu televizyon dizisinde oturma birimi de olarak kullanılan ‘Tulip’ en bilinen sandalye tasarımıdır. Diğer Saarinen sandalyeleri gibi ‘Tulip’ de aile dostlarından Hans Knoll’un kurduğu Knoll mobilya firması tarafından üretime alınır.
Eero Saarinen’in Knoll ile olan uzun işbirliği boyunca Saarinen ‘Grasshoper’ uzanma koltuğu ve pufu (1946), ‘Womb’ sandale ve pufu (1948), Womb kanape (1950), sandalye ve koltuklar (1948-1950) ve en çok bilinen sandalye, koltuk, tabure olarak da kullanılan sehpalardan oluşan ‘Tulip’ ya da ‘Pedestal’ serisi (1956) gibi birçok önemli mobilya tasarımlarına imza attı. 1965 yılında üretildiğinde pek tutulmayan ‘Grasshopper’ uzanma koltuğu dışında tüm bu tasarımlar, geleceğe dönük çizgisiyle bugün bile hala güncelliğini koruyor.

Benan Kapucu

Son Yazıları Benan Kapucu (Tüm Yazıları)
- Bir Cam Klasiği: Orrefors - 01 Eylül 2015
- Bereketin Öteki Adı Pirinç - 04 Ağustos 2015
- Düşlerin Tasarımcısı Piero Fornasetti - 11 Temmuz 2015