Photoshop’tan Önce Rötuşun Hikayesi
Photoshop gibi görüntü işleme programlarının hayatımızı sardığı şu günlerde, bir görüntüde düzeltme yapmak, dilediğimiz kadar değiştirip manipüle etmek çok kolay. Bu da son yıllarda fotoğrafta gerçekliğin sorgulanmasını tekrar gündeme getirdi. Hâlbuki dijital teknolojiden evvel, fotoğrafa yapılan müdahaleler hiç de azımsanmayacak ölçülerdedir. İstenmeyen şeyleri çıkarıp atmak, birkaç görüntüyü birleştirmek, renkleriyle oynamak, hatta siyah-beyaz fotoğrafları renklendirmek gibi yöntemlere sıkça başvuruluyordu. Hem dünyada hem de ülkemizde bu konularda üretilmiş naif örnekler kadar, kuyumcu ustası titizliğiyle işlenmiş pek çok çalışma vardır.
Fotoğrafın erken dönemlerinden itibaren fotoğrafçılar “çoklu baskı” denilen, birden fazla negatifle tek baskı elde etme yöntemini sıkça kullandılar. Ancak bu konuda Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jerry N. Uelsmann’ın ismini özellikle anmak gerek. Ülkemizde de sergi açan sanatçının birçok agrandisöre farklı negatifler yerleştirerek ve kâğıdı dolaştırarak elde etmiş olduğu fotoğraflar teknik anlamda inanılmaz bir kusursuzlukta.
İlk yıllarda fotoğrafçıların çoğunun ressam olması nedeniyle, kompozisyon ve ışığı profesyonelce düzenleyen stüdyolar, rötuş ve renklendirmelerde de oldukça güzel örnekler verdiler. Rötuş ustaları istenmeyen çizik, nokta gibi kusurları yok etmek kadar, müşteri memnuniyetini gözeterek, yüzde bulunan sivilce, leke ve kırışıklıkların giderilmesi için titizlikle çalıştılar. Güzellik uğruna yok edilen gerdanlar, kırılacak gibi ince beller, uzun kirpikler, esmer tenlerin açılması, istenmeyen kişilerin yok edilmesi, çekim esnasında orada bulunmayan kişilerin dâhil edilmesi, duman, su gibi efektlerin yapılması da mümkün oldu.
Resimden daha gerçekçi olması nedeniyle rağbet gören bu yeni buluşun en büyük eksiği ise renkti. Fotoğrafın erken dönemlerinden itibaren sanatçılar bu eksiği kapatmaya çalışarak çeşitli yöntemler geliştirdi. Başlangıçta asitli kağıtlar üzerine suluboya tekniğini rahatlıkla uygulayabiliyorlardı. Ancak albümin baskıların yüzeyleri sulu boya tutmadığı için, ya anilin boya kullanılıyor ya da sulu boyalara saflaştırılmış sığır safrası katılarak, boyanın yüzeye tutunması sağlanıyordu.
1920’lerin sonlarından 1970’lerin başlarına kadar olan dönemde, elle renklendirilmiş fotoğraflar daha çok rağbet görüyordu. Anilin boya veya toz pastelle boyanan fotoğraflar, bu konuda yeteneği olan usta fotoğrafçılar ya da özel olarak bu işi yapan ressamlar tarafından boyanırdı. Tabii bunun için müşteriden ek bir ücret talep edilirdi. Genellikle küçük ebattaki fotoğraflar (6x9cm ve 6×14 cm ), kaliteli bir samur fırça yardımıyla, anilin boya sulandırılarak yapılıyordu. Duvara asmak için yapılan büyük boy fotoğraflarda ise toz pastel tercih edilirdi. Ayrıca fotoğraftaki kişilerin saç, göz ve elbise rengi gibi detayları not alınıp ressama bildirilir, ressam da boyarken bu bilgileri göz önüne alırdı. Eğer herhangi bir not yok ise ressamın hayal gücü ve zevki devreye girerdi.
Çoklu baskıların ve renklendirmelerin dışında da çeşitli yöntemlerle görüntüler üzerinde oynanmıştır. Şimdilerde dijital teknolojilerin sınırsız olanaklarıyla ve farenin (mouse) yardımıyla yapılan değişiklikler ve manipülasyonlar o zamanlarda bu işin ustası olan kişilerin uzun ve titiz çalışmaları sonucunda elde edilmekteydi. Üstelik yapılan en ufak hata hemen göze çarpar ve yapılanları silip başa dönmek gibi bir şans da olmazdı.
Osmanlı Dönemi’nde (1916’da) yayımlanan Fenni Fotoğrafya adlı kitapta rötuş başlığı altında şu açıklamaya yer verilir. “Rötuş mutlaka amelîyat ve meleke ile elde edilir bir sanattır. Bunu ne kadar tarife çalışsak, mümarese (İhtisas sahibi) olmadıkça istifade edemezsiniz. Onun için bilcümle sarf-ı nazar ediyoruz” diyerek hem konunun zorluğuna hem de rötuş ustasının önemine vurgu yapar.
Yine İpekçi Kardeşlerin işlettiği Selanik Bonmarşesi’nin 1924 yılında Eski Türkçe olarak bastırmış olduğu “Fotoğrafçılık ve Sinemacılığa Ait Eşya Katalogu” ile H. Bekes ve Şeriki (Ortağı) tarafından 1930 yılında bastırılan “Fotoğraf Makineleri ve Teferruatı” adlı yayınlardan bazı bilgilere ulaşıyoruz. Her iki katalogda da “Püpitr” denilen ve hemen hemen tüm stüdyolarda negatiflere rötuş yapmak için kullanılan rötuş aletinin çizimini bulabiliriz.
Öncelikle cam negatiflerin ve film pakların üzerine matolen denilen ve hazır olarak satılan bir sıvı sürülür. Ucu incecik ve uzun bir şekilde açılmış olan kurşun kalemler, ancak bu alkol ve reçine esaslı sıvı sayesinde yüzeye tutunabilir. Bahsi geçen kataloglarda çeşitli sertliklerde üretilen rötuş kalemleriyle de ilgili detaylar bulunabilir. Hangi sertlikte kalem kullanılacağına ise negatifin kontrastlığına bakarak karar verilmektedir.
1909 yılında yayımlanmış olan Teshil-i Fotoğrafya (Kolaylaştırılmış Fotoğrafya) adlı kitapta ise rötuş başlığı altında verilen bilgilerden karmen boyanın kullanımıyla ilgili bilgiler ediniyoruz. Öncelikle rötuş konusunun zorluğuna dikkat çeken yazıda şu detaylar verilir;
“Resimlerin klişe üzerinde iken tashihi (düzeltilmesi) fotoğrafçılar tarafından âdet olup, bir şahsın resmini güzelleştireyim derken bazen pek çirkinleştirdiklerinden heveskârânın (İstekliler) rötuşa muhtaç olmayacak tabiî (normal) resimler yapmasını temenni ile bazı portre ve peyzajlarda yapabilecekleri rötuşu tarif edelim. Portre yani insan resimlerinde yüzde ve ellerde ziyadece şeffaf kısımlar varsa kağıda çekildiğinde siyahça çıkacağından klişenin cam tarafından biraz “karmen” denilen kırmızı( la’l) boya sürerek oradaki şeffaflığı ta’dil etmek (düzeltmek) mümkündür. Şöyle ki, küçük parmağı biraz ıslatarak karmene sürdükten sonra klişenin cam tarafına matlub olan (istenilen) nokta hizasına karmeni parmak ile ovalayarak ve daire resim ederek (dairesel olarak) sürüp, karmen derhal kuruyacağından matlub noktadan fazla olan cihetteki (taraftaki) karmeni temiz parmak ile silmekten ibarettir.”
Görüldüğü gibi rötuşun ve rötuş ustalarının ne kadar ciddiye alınması gerektiği, aksi takdirde sonuçların ne kadar kötü olacağı ortadadır. İster analog yöntem kullanılsın isterse dijital, kötü ve abartılı rötuşlar her yüzyılda “çirkin” görünecektir. Kullanılan araç ve teknoloji ne olursa olsun sonuç, onu kullanan kişinin bilgisi, yeteneği ve zevki dâhilinde şekillenecektir.
*Bu yazı, ilk kez 25 Temmuz 2010 tarihli Newsweek dergisinde yayımlanmıştır.
Kaynaklar;
* İbnü-l Cemal Ahmet Tevfik, Teshi-i Fotoğrafy, Aristevelos Anastasyadis Matbaası, İstanbul, 1909
* Selanik Bonmarşesi, Fotoğrafçılık ve Sinemacılığa ait eşya Kataloğu, İstanbul, 1924
* H. Bekes ve Şeriki, Fotoğraf makineleri ve Teferruatı Kataloğu, İstanbul, 1930
* Yusuf Murat Şen, Elle Renklendirilmiş Fotoğraflar, Collection Club “Geçmişe Davetlisiniz Efendim II” sergi kataloğu, 2004, İstanbul
* Bahattin Öztuncay, Dersaadet’in Fotoğrafçıları, Aygaz, 2006

Gülderen Bölük

Son Yazıları Gülderen Bölük (Tüm Yazıları)
- Turgay Tuna ve Son Kitabı ‘Mezarlar ve Mumyalar’ Üzerine… - 01 Temmuz 2017
- Fotoğraf Tarihinin ‘Ölümsüz Yöntemi’ Ambrotipler - 04 Mayıs 2017
- Fotoğraf ve Resmin Etkileşimi - 04 Mart 2017
Merhaba;
Konuya dair, geçenlerde okuduğum bir haberi paylaşmak istedim.
Bu fotoğrafların gerçekliğine dair düşüncelerinizi de merak etmekteyim.
http://www.ensonhaber.com/fotohaber/tarihin-ilk-photoshopu/1
Ayrıca, çok sayıda web sitesi arasından farklı konsepti ile ayrılan kolektomani.com için de sizleri tebrik ediyorum.
Başarılarınızın devamı dileğiyle.
Tuğçe’ciğim öncelikle katkın için teşekkür ediyorum.
Fotoğrafa yapılan müdahaleler şimdi olduğu gibi ilk yıllarda da büyük tartışmalara sebep oldu. 1855’lerden itibaren rötuşu savunanlar ve reddedenler karşı karşıya geldi. Disderi’nin 1863 yılında geliştirip patentini aldığı mozaik kart tekniğinde; kesilip, yapıştırılıp, tekrar fotoğrafı çekilen portreleri tek bir karede görebilmek mümkündü. Genellikle gruplanabilen ünlülerin portrelerini bir araya getiren bu fotoğrafların o dönemde satışının yüksek olduğu bilgiler arasında. Gönderdiğin linkteki ilk fotoğraf bu tekniğin bir örneği.
Ayrıca İngiliz fotoğrafçı Oscar Gustav Rejlander’in, otuz iki ayrı negatiften basarak elde ettiği “Hayatın İki Yüzü” adlı çalışması, yine aynı sanatçının bir tabağın içinde yer alan ve “Saint John’un Başı” adını verdiği kesik bir erkek başı fotoğrafı 1850’lerde yapıldı.
Konuyla ilgili bizden de bir örnek vermek istiyorum; Osmanlıca yayımlanan Serveti Fünun dergisinin 108. Sayısında (yaklaşık 1800’lerin sonu) “Eğlenceli Fotoğraflar” başlığı altında üç örnekten söz eder; Birincisi yemeğe hazırlanan bir adam ve aynı kişinin masanın üzerine yerleştirilmiş küçük görüntüsü. İkincisi; Önündeki tabakta kendi başı duran ve bunu yemeye hazırlanan bir kişinin fotoğrafı. Üçüncüsü ise, şişe içinde duran başka bir erkek portresi.
Görüldüğü üzere bu tip fotoğraflar ilk dönemlerden itibaren yapılıyor ve tartışmalara neden oluyor.