Modernizmi ve Art Deco akımını etkileyen Eileen Gray, bugün mimar ve tasarımcı kimliğiyle 20. yüzyılın en önemli isimlerinden biri sayılıyor. Le Corbusier ve Mies Van Der Rohe gibi çağın öncü isimleriyle birlikte anılan çokyönlü tasarımcı, bıraktığı eserleriyle fotoğraftan tekstile, tasarımdan mimariye her kuşaktan sanatçı ve tasarımcıya ilham vermeyi sürdürüyor.
Paris’te, Centre Pompideu’da düzenlenen retrospektif sergide, İrlanda kökenli tasarımcı Eileen Gray (1878-1976)’in mobilyaları, fotoğraflar, ölçekli modeller ve belgeler eşliğinde ilk defa bir araya getiriliyordu. Art Deco’dan Modernizm’e doğru evrilen çizgisini gösteren sergi, yüzyılı etkileyen bir tasarım dehasına saygı duruşu niteliğindeydi. Özellikle lake mobilya ve tekstilde ortaya koyduğu şiirsel güç ile teknik virtüozlüğünü, geliştirdiği yeni mekan kavramını ve mobilya ile objeler arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyordu.
Eileen Gray, erkek egemenliğinde olan sanat dünyasına yeni tür feminite getiren bir isim. “Gelecek ışığı, geçmiş ise sadece bulutları yansıtır” sözüyle kendini tümüyle modern dünyaya ait hissettiğini anlatan Gray, hem eğitimini almış olduğu resim alanında hem de “alaylı” olduğu diğer sanat alanlarında, özgür bir tutumla, geleneksel kalıpların dışında bir anlayış geliştirdi. 70 yılı aşan kariyerinin ardından -hiçbiri seri üretim olmadığı için- her biri eşsiz ve az bulunan eserler bıraktı.
Lakenin keşfi
Lake mobilyalarıyla ses getiren Gray, bu malzemeyi Londra’daki Slade School of Fine Art’ta henüz desen ve resim öğrencisiyken keşfeder. VictoriAlbert Museum koleksiyonlarındaki parçalardan etkilenen tasarımcı, Soho’da artizan restöratör D. Charles’tan bu malzemenin tekniğini öğrenmeye karar verir. Kısa bir süre sonra 1906 yılında Paris’e taşınınca, lake işleri yapan zanaatkar Seizo Sugawara ile tanışır ve eğitimini pekiştirir. 1910 yılında ikisi güçleri birleştirir ve 11 Rue Guénégaud adresinde birlikte çalışmaya başlarlar. İşbirlikleri 20 yıldan fazla sürer. Atölyelerinden bilinen moda tasarımcısı Jacques Doucet, J. Suzanne Talbot butiğinin şapkacısı Mme Mathieu Lévy’nin siparişi üzerine hazırladığı The Magician of the Night ve Siren koltukları çıkar. Uzmanlık alanlarının bir araya gelmesi, Gray’in duyarlılığı, titizliği ve yeteneğiyle birleşince 20. yüzyıl boyunca Batı dünyasında üretilmiş lake sanatının en önemli şaheserleri doğar.
Eileen Gray’in 1913 yılında Salon des Artistes Décorateurs fuarında sergilenen ilk lake işleri moda tasarımcısı, sanat dostu ve koleksiyoner Jacques Doucet’nin dikkatini çeker. İşlerinden etkilenerek, atölyesini ziyaret eder ve ondan Gray’in elleriyle imzaladığı ve tarih attığı tek işi olan Destiny dört panelli paravanı satın alır. 1913 ve 1915 yılları arasında , Doucet’nin sipariş ettiği mobilyaları Avenue du Bois’da yer alan apartmanda, ardından 1926 yılında, Neuilly’de, Rue Saint-James sokağındaki atölyesinde kullanır. Holdeki Chariot Table ve galerinin ortasındaki Bilboquet Table ve Lotus Table gibi… 1972’de onun koleksiyonlarının satışa çıkarıldığı açık artırma onun yeniden keşfedilmesini sağlar.
Parlak yıllar
Gray’in 17 Mayıs 1922 yılında Paris’in kalbinde yer alan bir caddede açtığı Galerie Jean Désert ise sanat ve lüks konseptine hizmet ediyordu. Müşterileri arasında Charles ve Marie-Laure de Noailles, Philippe de Rothschild, Elsa Schiaparelli, Boris Lacroix, Henri Pacon, Damia, Romaine Brooks, Loïe Fuller gibi aristokratlar, moda tasarımcıları, yatırımcılar, edebiyatçı kadınlar ve sanatçılar vardır. Jean Désert yılları tasarımcının en verimli dönemidir. Lake sanatının örnekleri, bu yıllarda kromu kaplı çelik borular, cam ve mantardan mobilyalara doğru evrilir. Gray’in çevresinde marangoz ve heykel kaidesi ustası Kichizo Inagaki, Rodin, Francis Jourdain mobilyalarının editörü Abel Motté ve tekstil tasarımcısı Hélène Henry gibi birçok yetenekli isim vardır. Bu dönemde 1923 yılında Gray, Boudoir de Monte Carlo’yu tasarlar. 1930 yılında galerisini artık kapatmıştır.
Gray’in en önemli eseri, bir modernite manifestosu sayılan, 1929 yılında Roquebrune-Cap-Martin’da Romanyalı mimar Jean Badovici ile birlikte yaptığı E1027 evidir. Roquebrune-Cap-Martin körfezine yukarıdan bakan Eileen Gray ve Romen mimar Jean Badovici’nin enigmatik işbirliğinin meyvesi olan E1027 villası, adını ikisinin baş harflerininin alfabedeki sıralamasını şifreler. 1926 yılında yapılan villanın tasarımı, spor, eğlence ve iş düşkünü Jean Bodovici’yi temsil eden minimalist bir ihtiyaçtan yola çıkar. Dikey akslar (yukarıda terasa açılan spiral merdiven) ve yatay düzlemler (çatı terasıyla taçlanan iki kat)in kombinasyonu olan villa merkezi bir oda etrafında kurgulanmıştır. Güneşin geliş yönüne göre konumlanan iç mekanlar, sayısız kayar pencerelerle dış mekanla iletişim halindedir. Organik bütünlüğüyle E1027 duyarlı modernliği temsil eden örnek yapılarından biridir. Burada Gray ve Badovici çıkış noktalarını “mimari strüktürün içinde mutluluk duygusu veren, bütünün bir parçası olarak hissedebileceği bir mekan yaratmak” olarak tarif ediyordu.
1931 yılında Eileen Gray, Tempe a Palia evini tasarlar; baştan aşağıyla tümüyle kendisinin tasarladığı tek projedir. Yapı,1934 Menton tepelerinde eski sarnıçların bulunduğu, üzüm bağlarının ve limon ağaçlarının arasında arazinin içinde kaybolmuş görünüyordu. Tempe a Pailla, E1027 evinden de bazı konseptleri ödünç almıştır. Gray bu projesinde, Le Corbusier ve Pierre Jeanneret ‘nin “yeni mimarlık” tanımının kuralına uymaktansa bağımsız ruhuna uygun davranarak, kendi isteklerine ve ihtiyaçlarına göre evi kurgular; mimari ve mobilya ilişkisini en üst seviyeye çıkararak, prototip mobilya serisi çıkarır. Hareketli bir çekmeceli dolap, oturma elemanı-merdiven havluluk, çekilebilir bank ve uzayabilen gardırop gibi… İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra Gray, büyük ölçüde hasar alan evini restore eder.
Bibendum sandalye
Yenilikçi Bibendum sandalyesi, 20. yüzyılın en ünlü mobilya tasarımları arasındadır. Daha çok, dinlenme ve sosyalleşme için tasarlanan sandalyenin sırtlığı ve kolçağı iki deri kaplı döşemeli yarım daire biçiminde borudan oluşuyor. Gray’in şapka tasarımcısı Madame Mathieu Lévy için tasarladığı bu sandalye için Bibendum adını seçerken Michelin lastiklerinin karakterinden esin almıştır.
Lévy Gray’den Paris Lota caddesindeki evini de tasarlamasını istemiştir. Süreç dört yıl kadar sürer 1917’den 1921 yılına kadar. Bu süre boyunca, Eileen Gray iç mekan bölümlemelerinden mobilyalara, halıdan aydınlatmalara her yönüyle Lévy’nin yaşam tarzını yansıtacak veher türlü ruh haline uyum sağlayacak bir ev tasarlamak istemiştir. Bibendum sandalyenin görünen kısmı, parlak krom kaplama paslanmaz çelik borulardan oluşmaktadır. Oturma fontunun kayın ağacından, sırtlık ve kol kısmı açık renk deri kaplıdır. Yalın formuyla kırmızı Serpent sandalye ve Pirogue Bota Bed de tasarlamıştır. Bugün Bibenduim sandalye modernist bir akımın parçası olarak daha geleneksel olan önceki işlerinden tümüyle farklıdır ve o zamana göre şaşırtıcı bir modernliğe sahiptir. Bibendum sandalyesinden sonra Gray de stilinde değişiklik yapar ve “gelişme kaydeder.” Sanat eleştirmenleri o dönemin sandalyeyi “modern hayatın zaferi” olarak gazete ve dergilerde yayımlar. Sandalyenin büyük başarısı ve Lota’daki apartman dairesi için yaptığı diğer mobilyalar, onu 1922 yılında kendi galerisini açmak için cesaretlendirir.
76 yaşındayken yerel bir mimarın yardımıyla Eileen Gray 1939 yılına kadar sahibi olduğu kır evini ek binasını ve restorasyonunu gerçekleştirir. Bağların kalbinde Saint Anne kilisesine yakın bir noktada Saint Tropez’nin güneyinde konumlanan ev, basithacimler, rustik malzemeler ve doğaya yakınlık gibi mimarlık anlayışının temel ilkelerini yansıtan tipik bir örnek oldu. Evin mimarisinde, iç mekan ve dış mekan ilişkisi birbirine geçerek kendine özgü bir yalınlık ve zarafet sergiliyordu.
Eillen Gray, ikincil derecede işleri arasında olsa da hayatı boyunca resim yapmayı da sürdürdü. Academi Colarossi ve Academie Julian Slade School of Fine Art daki resim eğitmenliği 1902 yılına bir Salon de la Societe des Artistes Français Grand Palais’de suluboya sergisi açmasına vesile oldu. Kanvas ve kağıt üzerie yapılan sanatı bir dönem tekr etmiş olsa da resim yapmayı ve çizmeyi asla bırakmadı. Geometrik soyutlamaları araştırmalarını yaptığı lake sanatı ve halılar, onun yeni yaratımları için yeni araçlar oldu. Yaşamının sonu kadar kendisini fotoğrafa, resim ve kolajlara adasa da mimari çizimler 1920lerin ortalarından beri odaklandığı en önemli alanlardan biri oldu.
Eileen Gra, objeleri analiz etmek, onlara ruh katmak ve mükemmele ulaştırmak konusunda derin bir sezgiye sahiptir. Günün modası ya da trendlerinden uzak işler üretiyor olması, ilkelerinden ödün vermeden, özgür bir ruha kavuşmasını sağlamıştır. Yaşamının son gününe dek bitmez tükenmez enerjisini kendi yalnızlığı içinde bulmuştur.

Benan Kapucu

Son Yazıları Benan Kapucu (Tüm Yazıları)
- Bir Cam Klasiği: Orrefors - 01 Eylül 2015
- Bereketin Öteki Adı Pirinç - 04 Ağustos 2015
- Düşlerin Tasarımcısı Piero Fornasetti - 11 Temmuz 2015