Tılsımlı Süs Nesneleri Boncuklar
Boncuk denilince, çeşitli şekil ve büyüklükte üretilmiş, özellikle kadınların vazgeçilmezlerinden olan küçük süs objeleri, tüm renkleriyle canlanıverir gözümüzde. Ama yanılıp da eskiden boncukların, günümüzde olduğundan daha az çeşidi olduğunu ya da insanların daha az kullandığını düşünmeyin. Boncuğun tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Geçmişi 45 000 yıl önceye, Yontma Taş Devrine (Paleolitik dönem) kadar uzanır. İlk boncuklar; tohum, yemiş kabuğu gibi kolayca işlenebilen, çeşitli bitkisel malzemelerdir. Zamanla insanlar avcılık ve toplayıcılıktan, tarım ve hayvancılığa geçer. Böylece göçebe yaşamın bitişiyle başlayan Cilalı Taş Devrinin (Neolitik) başlarında insanlar boncuklarını taştan, bazı hayvanların kemik ve dişlerinden ve deniz kabuklarından üretir. Ateşin bulunması ve teknolojinin ilerlemesiyle, pişmiş toprak, fayans, cam ve çeşitli madenlerden üretilmiş boncuklar da insan yaşamına girer.
Başlangıcından günümüze kadar olan zamanı değerlendirecek olursak, insanların boncuğu birçok yerde kullandığını görürüz. Kendi bedenlerinde taşıdıkları kadar, besledikleri hayvanları, yaşadıkları mekânları, kullandıkları eşyaları da boncukla güzelleştirmeyi bilmiştir.
Peki, boncuk yalnızca süslenmek için mi kullanıldı? Bunu söylemek eksik bir bilgi olur. Çünkü tarih boyunca boncuk toplumlar için süslenmenin dışında da çeşitli anlamlara geldi. Bunlardan en önemlisi inançlarla ilgili olarak üretilmiş olanlardır. İnanmak duygusu ya da ihtiyacı insanlar için hep var olmuş ve hep önemli olmuştur. İnsanlık var oldukça da önemli olmaya devam edecektir. Zamanla inandığımız şeyler değişse bile… İnançların boncuğa yansıması genellikle, kötülüklerden ve hastalıklardan korunmak, iyi bir hayat sürmek için üretilmiş tılsımlı objelerde görülür. Bu tılsımlı objeler ve nazarlıklar toplumdan topluma değişiklik gösterse de, kullanılma nedenleri aynıdır. Şans getirmesi ve kötülükleri uzaklaştırması… Arapça “bakış” anlamına gelen nazar kelimesi, bazı kimselerin bakışında bulunduğu düşünülen ve insanlara, hayvanlara, eşyalara zarar verdiğine inanılan “kötü etki” anlamında kullanılmıştır.
Nazardan korunmak üzere üretilmiş objeler de çeşitlilik gösterir. İmrenilecek özelliklere sahip kimi hayvanların diş, boynuz ya da kemikleri, salyangoz, kaplumbağa gibi hayvanların kabukları, bazı şifalı bitkiler, ağaç kabukları, şans ve sağlık getiren yarı değerli taşlar ya da tanrıların gücünü ve koruyuculuğunu yansıtan tılsımlı objeler, kullanılanlar arasındadır. 1900’lerin başında sünnet çocuklarına nazar değmesin diye; yedi delikli mavi bir boncuk, yedi kollu ufak bir şap ve bir baş sarımsağın, bir miktar çörek otuyla beraber kırmızı bir tüle sarılıp, mavi kurdele ile bağlanarak yatağının üzerine asıldığı bilinmektedir.
Kem gözlere, bir bakışla cevap veren çeşitli göz simgeleri de nazarlık olarak kullanılmıştır. Mısır, Hindistan, Yunanistan gibi ülkelerde ve bizdeki nazarlıkların bir kısmında böylesi göz tasvirlerine rastlanır. Bu tılsımlı objeler içinde, Mısırlıların kutsal gözü “Udjah” özel bir yere sahiptir. Çünkü o herhangi bir göz değil, şahin başlı Tanrı Horüs’un gözüdür. Anadolu topraklarında kullanılan ve gözü simgeleyen ‘nazar boncukları’ ya da ‘göz boncukları’ da, nazar konusunun en önemli parçalarından biridir. Anadolu Topraklarında yaşayan insanlar, kendilerini, sevdiklerini ve değerli buldukları eşyalarını, rahatlıkla görülebilecek bir yere, nazar boncuğu asarak korumaya çalışmıştır. Camdan yapılan bu tılsımlı boncukların köklü geçmişi ise, binlerce yıl eskiye dayanır.
Türklerdeki boncuk geleneği elbette bahsettiğimiz nazar boncuğundan da camın tarihinden de çok eskidir. Bugün kullandığımız “boncuk” kelimesini inceleyecek olursak; Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, bu manaya gelen ‘monçuk’ ve “munçak” kelimelerinden söz eder. Monçuk; Selçuklular Döneminde ‘boncuk ve süs için göğse takılan değerli taşlar’ manasında kullanıldığı kadar ‘atların boynuna takılan değerli taş, aslan tırnağı ve muskalar” için de kullanıldı. Uygurlar ise bu sözü “inci ve inci dizisi” için kullandılar. Harzemşahlar çağında boncuk kelimesini ‘munçak’ şeklinde görürüz.
Kültürün beşiği kabul edilen Anadolu topraklarında boncuğun tarihi, Cilalı Taş Devrine (Neolitik) kadar iner. Diyarbakır ve Şanlıurfa’da yapılan kazılarda bulunan boncuklar ve aletler, döneme ve dönemin teknolojisine ışık tutar. Kırklareli, Aşağı Pınar kazıları ise Kalkolitik döneme denk gelir. MÖ.3000’e gelindiğinde ise camın keşfi boncuklara da yansır ve zamanla kullanımı yaygınlık kazanır. Anadolu’da Troya, Boğazköy, Alalah, Alişar, Yanarlar, Kusura, Gordion, Kaman, Kalehöyük ve İkiztepe’de yapılan kazılarda MÖ. 2000’lere ait cam boncuk örneklerine rastlanır.
Böylesi derin bir tarihi geçmişe sahip Anadolu topraklarına gelen Türkler de her zaman süslenmeyi bilen ve seven bir millet olmuştur. Bir süs objesi olarak boncuğu sadece kendi bedeninde taşımamış, saçlarını, elbiselerini, evini, hayvanını da onunla süslemeyi bilmiştir. Ayrıca topluiğne başı büyüklüğündeki boncuklarla örülen, boncuk oyaları da bugün hala Anadolu’nun birçok yerinde yapılmaktadır. Tülbent ve yemenilerin kenarına dikilen bu oyalar, onları birer sanat eserine dönüştürmektedir.
Bugün tüm dünyada rağbet gören inci boncuklar ise, geçmişte de hak ettiği ilgiyi görmüştür. Sümer, Mısır ve Eski Yunan’da bol bol kullanılan inci, Eski Roma İmparatorluğu’nda, gücün ve varlığın bir göstergesi olarak karşımıza çıkar. Bugün de değerli taşlardan ve madenlerden yapılan boncuklar, onları takan insanların statüsü hakkında bilgi verir. Boncuklar daha pek çok şeyi söyler bize. Kullanıldıkları toplumun zevkleri, teknolojileri, inançları, ekonomik durumları hatta bitki örtüsü hakkında bile ipuçları verir. Onlara dikkatli bakıldığında, anlatacakları çoktur.
Kaynaklar:
1) Prof. Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, 1984, Gerçek Yayınevi
2) Prof. Dr. Bahaedddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Cilt:5, Kültür Bakanlığı Yayınları
3) Turgay Tuna, Kutsal Göz “Udjah”, Collection Dergisi,sayı:15
4) Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995
5) Nejat Yentürk, Göz Boncuğu, Collection Dergisi,sayı:8
6) Yasemin Masaracı, Nazarlıklar, Collection Dergisi,sayı:14

Gülderen Bölük

Son Yazıları Gülderen Bölük (Tüm Yazıları)
- Turgay Tuna ve Son Kitabı ‘Mezarlar ve Mumyalar’ Üzerine… - 01 Temmuz 2017
- Fotoğraf Tarihinin ‘Ölümsüz Yöntemi’ Ambrotipler - 04 Mayıs 2017
- Fotoğraf ve Resmin Etkileşimi - 04 Mart 2017